Turizmin Esaretinde İnanç Göstergeleri
Uzun süre önce bir hedef bilinciyle hareket edip bu süre zarfında hem yazılı hem de görsel anlamda hazırlık yaptığım Özbekistan’a nihayet adım atmıştım. Evvelinden malumat sahibi olduğum için gördüklerime şaşırmamam gerekirdi belki de. Ancak hazırlanırken gördüklerimin de ötesinde birkaç meseleden müteşekkil arızi durumlarla karşılaşmıştım. Bunların en çok önem arz edenlerinden birisi takdir edersiniz ki turizm meselesiydi. Turizm: Bir ülkenin tarihinden neşet eden ne varsa turistin turu için meze yapmak.
Özbekistan,
Müslümanların tarih sahnesinde vermiş olduğu şerefli mücadelenin en kuvvetli
adımlarının atıldığı, entelektüel anlamda geçmişten günümüze değin
literatürdeki yerini korumakta olan kadim belde. Nice Müslüman alimin
yetiştiği, beslendiği ve dertlendiği coğrafyanın adı. Sayılan sebeplerden ötürü
Özbekistan’ın tarih sürecindeki konumunu bilmek Müslümanlar için ehemmiyet
teşkil etmelidir. Günümüzdeki durumunu müşahede ettiğimizdeyse estetik
fetişizmine kurban giden bir yer olarak karşımızda durmakta.
Yola
çıkmadan evvel kafamdaki vilayetler sırasıyla Semerkant, Buhara, Hive ve
Taşkent idi. Her bir beldede kıymetli şeylerin izini sürecek olmam beni
heyecanlandırmıştı bileti ilk aldığımda. Ancak bizzat yakından şahit olmuş
olduğum durumlar bu kıymetli şeylerin mevcut dramının tanığı yapmıştı beni. mabedleri, medreseleri ve pürü nur insanların kabirlerinin turizm malzemesi
haline getirilip maddi estetiğin oyuncağı edilmesi izzete dokunur cinstendi.
Semerkant’ta, Buhara’da, Hive’de, Taşkent’te ve rotaya daha sonradan eklenen
Fergana’da geçmişte önem arz eden ve işlevselliğini koruyan eserler, günümüzde
ise dışında bilet satılan içerisinde hediye dükkanları ile karşılayan manevi
dinginliğini kaybetmiş mekanlara dönüşmüş maalesef. Hatta ve hatta kabir
ziyareti için kesilen biletin garabeti turizmin nasıl bir ideoloji olduğuna
delildir. Dövizin girdisi için kolay yol olarak düşünülen ancak halkın
ferahlığını birincil mesele olmasına müsaade etmeyen bir ideoloji…
Semerkant’ta
ilmin merkezi olan Registan meydanında bulunan üç mühim eseri ziyaret etmek
için bilet alma, içeriye girdiğinizde de hediye dükkânlar ziyarete ticari bir
tahakküm sanki. Ya da darı bekaya göçmüş Müslüman devlet adamlarının ve bilim
adamlarının kabrine varıp dua etmek, ruhuna okumak için belli bir miktar
ödemek…
Şahı
zindede Peygamber Efendimiz(s.a.v)’e en çok onun benzediği rivayet edilen Kussam
bin Abbas’ın kabrini ziyaret ettiğimizde gördüğümüz tablo karşısında türbe
içinde poz kesen bir hanımın hissettirdiği, onurun yaralanmasından başka bir
şey değildir. Merhumun kim olduğu bilinmeyen makberenin üzerine bırakılan
paraların ne çeşit bir hurafenin izleri idi acaba? Buhara’da dönemin en
görkemli ve estetik zenginliğin zirvesinde olan Kalon Camii’nin içinde,
minaresinin çevresinde müspet olmayan kıyafetlerle bir mabede yakışmayacak
karelerin ortaya çıkmasını nasıl izah edebiliriz? Karşısında duran estetik
zarafete sahip Mir Arap medresesinin, üstelik faaliyetlerine devam ederken,
giriş kapısında verilen pozların yeri neresidir? Medresenin hocalarının ve talebelerinin
ahvalinin yanı mı? Hive’deki Cuma Mescidi’nin içerisine girebilmek, belki de namaz
kılmak, için vip biletine sahip olmak nasıl bir aklın tezahürü? Suallerin ve
cevapların ortak noktası hiç şüphesiz ülkenin yürüttüğü turizm politikası ile
doğrudan bağlantılı.
Turizmin
faaliyet alanı geliştikçe iki mühim şey kaybolmaya yüz tutar: Halkın menfaati
ve tarihin dinginliği. Asgari ücretin döviz hesabıyla hemen hemen 70-80 dolara
tekabül eden Özbekistan’da devletinin 2021 turizm rakamları bir dilemmaya sebep
oluyor. Özbekistan, 1 milyon 881 bin turiste kucak açmış 2021 verilerine göre.
Önceki seneye göre 377 bin fazla. Bunca döviz girdisinin halkın refahına
doğrudan katkısı olmuş mudur? Kırılan masanın parçalarını adi uhuyla
yapıştırmak makul mü sizce? Peki bir dönem İslam’ın temsiliyetini sırtlamış
kıymetli eserlerin içinde açılan tezgahlarda satılan eşyalar maarif bilincine
katkıda bulunmuş mudur?
Timur’un
kabrini ziyaret ettiğimizde “bir türbeye o halde gelinmemeli” dediğimiz kılık
kıyafetin bizi karşılaması ziyaretin sıhhat verimini menfi anlamda etkilemişti.
Ruha okumaktan ziyade sadece tarihi vakıaların anlatıldığı, fotoğraf için açı
yakalama uğraşı ve daha nicesi. Çıkıştaki tabloysa merhumun adaşı olan
mihmandarım Timur abiyi bir hayli germişti. Türbenin avlusunda bir hanım ve
çevresinde çekim ekibi. Görevlilere gidip “burası herhangi bir kişinin, kişi
fark etmese de dikkat çekme niyetiyle, kabri değil bir molla yatıyor içeride”
sözlerini söylemiş ve uzun süredir orada görev yapmış adamın “yapacak bir şey
yok, hep böyleydi, turizm bakanı bile uğramadı buraya” kabilinden cevapları tam
olarak tatmin etmemişti kendisini. Ufak tartışma sonrası olayı aktarırken “en
azından kesilen biletlerden belli bütçe ayrılıp bu işin hallolabileceğini”
söylerken turizmin ahlaki kaygıdan uzak saf çıkarcı bir irade olduğunun,
dolayısıyla kesilen bilet sayısıyla ilgilendiğinin ne kadar farkındaydı/k
Allahualem… Hive’de Muhammed Emin Han Medresesi’ni otele çeviren zihniyet bunu
düşünür mü sahi?
Seyahat
boyunca karşılaştığım tablo bana entelektüel gücün ticari güç ile
desteklenmedikçe gerektiği kadar bir öneminin olmadığını, bu sebeple
Müslümanların ilmi uğraşlarının ancak ticari gücün tecessümü ile tam hakkının
verilebileceğini hatırlattı. Aksi takdirde tarihi süreçte ilim merkezi olan
yerlerin ekonomik canlılık için turizm sektörünün kurbanı olmaktan kaçamayacağı
aşikâr. Merhum Akif Emre ağabeyin sözü bu meyanda oldukça kıymetlidir: “Turizm
ideolojik ve kültürel boyutlarından soyutlanarak sırf sektörel ve ekonomik
olarak ele alınamaz.”
(Bu yazı İnsicam Dergisi'nde yayınlanmıştır.)
Yorumlar
Yorum Gönder